3 Kasım 2007 Cumartesi

Hacıaliler Köyü

Tarihi kaynaklara bakıldığında bölgede, Hititlerin- Frigyalıların- Lidyalıların- Perslerin- Biritanya Krallığının- Bizanslıların ve Anadolu Selçuklu Beyliklerinin yaşadığı görülmektedir.

TARİHÇESİ:

Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi’nin kumandanlarından Samsa Çavuş ve Harmankaya Tekfuru iken Osman Gazi’nin safına geçen Köse Mihail komutasındaki birlikler, 1290 yılından sonra bölgeyi Rumların elinden almışlar, köyün de içinde bulunduğu çevre Osmanlı Oğullarının eline geçmiştir. Horasan Erenleri adı verilen gönül ehlinin, bölge halkının maneviyatında önemli yeri vardır. Bu Erenlerin türbeleri ulu bir çınar gibi zamanımıza kadar gelmiş, halkın huzur kaynağı olmuştur. Kükürt Köyü Erenleri- Gökçeözü Köyü Erenleri ve Akçapınar Köyü Erenleri bunlardandır. Köyün Arpalıklar mevkiinde çıkan kilise kalıntılarına ve tarihi kalıntılara bakıldığında, buralarda Rumların yaşadığı anlaşılmaktadır. Eski köy adı verilen mevkide oturan birkaç ailenin, eşkıya ve çetelerden kaçarak bugünkü köyün bulunduğu ormanlık alana yerleştikleri anlatılmaktadır.
Buraya yerleşenlerden sadece Hüseyin Efendinin ismi bilinmektedir. Hüseyin Efendinin dört oğlu olduğu, bunlardan büyük oğlun Mustafa- ikinci oğlun Abdullah- üçüncü oğlun isminin bilinmediği- dördüncü oğlun ise Halil olduğu rivayet edilmektedir. Mustafa’dan Haşimler sülalesinin- Abdullah’tan Abdekalar sülalesinin- Halil’den İsmaller sülalesinin geldiği; diğer hanelerin de başka mevkilerden veya dışarıdan geldiği, bilinmeyen üçüncü oğlun ise askerlik dönüşü Eskişehir ili Mihailgazi ilçesinin Karaoğlan köyüne yerleştiği söylenmektedir.
Hüseyin Efendi oğlu Halil ile birlikte hacca gitmiş, geri dönmeyerek oralarda vefat etmiştir. Adet olduğu gibi Hüseyin Efendi ve oğlu Halil’e Hacı unvanı verilmiştir.Köyün ismi Hacı Halil’den gelmektedir. Hacı Haliler köyü ismi daha sonra Hacıaliler şeklinde söylenmiş, resmi kayıtlara da HACIALİLER KÖYÜ olarak geçmiştir.
DOĞA YAPISI-İKLİM VE BİTKİ ÖRTÜSÜ:
Köy, Osmanlı Devletinin kuruluş merkezi Söğüt’ün doğusunda yer almakta olup, Taraklı ilçesine 13 km.- Sakarya iline 83 km. mesafededir. Engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Karasal iklim hüküm sürer. Yazları sıcak, kışları soğuktur. Sarıçam-karaçam ve meşe ağaçları ile kaplıdır.
HALKI VE NÜFUSU:
Köy, yirmi hane civarında olup, nüfusu dışarıda olanlarla birlikte yüz kişiyi geçmektedir. Halkı, manavlardandır. Manavlar: Anadolu Türküdür. Göçerliliği bırakıp, ziraat yapmaya başladıkları için kendilerine bu isim verilmiştir. İnsanları mülayim, uyumlu ve sakin insanlardır.
EKONOMİ VE GELİRİ:Gelir, tarım ve hayvancılığa dayanır. Son senelerde meyvecilikte; özellikle kiraz ve vişne yetiştirilmesinde hızlı bir gelişme göstermiştir. Sebzecilik ihtiyacı karşılayacak kadar yapılır. (İÇP - 2007)

KAYNAKLAR:İnternet kaynaklarından; Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Osmanlı Tarihinden; Aşıkpaşazade Tarihinden; Köyün Büyüklerinin Bilgilerinden faydalanarak hazırlanmıştır.

Şehitlik ve Milli Birlik


Ülkemiz Coğrafi yapısı, jeo-politik durumu, üstlendiği misyon nedeniyle tarih boyunca hem bölgesel hem de evrensel hain tertiplere ve saldırılara hedef olmuştur.
Asırlarca birlikte yaşadığımız, birlikte uğrunda can verdiğimiz aziz vatanımızı hiçbir zaman hainlerin kirli emellerine teslim etmedik. Bundan sonra da teslim etmeyeceğimizi, hiçbir saldırıya boyun eğmeyeceğimizi bütün dünyaya haykırıyoruz. Türk milleti vatanını korumak için Çanakkale’de Sakarya’da Dumlupınar’da nasıl mücadele ettiyse; bu uğurda canını seve seve verdiyse, bugün de aynı kararlılıkla ölmeye hazırdır. Türk milleti vatanı için sayısız şehit vermiştir. Şehitlik Allah yolunda- din uğrunda- kutsal değerler uğrunda ölmeye denir.Şehit, Allah’ın adının yücelmesi ülküsüne hizmet etmek amacıyla savaşan, bu uğurda ölmeyi göze alan kimsedir.Şehitlik Türk ulusu için en yüce makamdır. Şehitlik Allah’ın sıfatlarındandır. Kur’an’ı Kerim de otuz beş yerde şehitlikten bahsedilmektedir. Kutsal kitabımız Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyruluyor: “Allah yolunda öldürülenlere sakın ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler. Siz onları göremezsiniz.”(Bakara/154) ,Sevgili peygamberimiz şehitlik makamını şu güzel sözleri ile yüceltiyor: “Cennete giren hiçbir kimse tekrar dünyaya dönmek istemez. Ancak şehit gördüğü hürmetten dolayı dünyaya dönmeyi, on kere şehit olmayı arzu eder.”(Buhari/cihat/21)Güzel yurdumuz şehit kanlarıyla yoğrulmuştur. Sadece Çanakkale savaşında iki yüz elli bin civarında şehit verilmiştir. Çanakkale savaşlarının olduğu yerler gezilip görülürse akan kanlardan toprağın renginin değiştiği görülür. Toprak kahverengini almıştır. Türk ulusu vatanı için okadar şehit vermiştir ki, bayrağımızın tarihçesini akan bu kanlara dayandıranlar vardır: Rivayet edilir ki, şehitlerimizin toprağa akan kanları yağan yağmur suları ile beraber çukurlarda birikmiş, akşamüstü havanın açması ile gökyüzünde ki ay ile yıldız suya yansımış, bu da bayrağımıza sembolü olmuştur. Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşımızda şöyle sesleniyor: “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı, Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı, Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı, Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı.”Millet aynı ideali paylaşan insanların oluşturduğu bir topluluktur. Milleti millet yapan birlik ve beraberliğimizdir. Başarılarımızda da milli ve manevi ittifakımız vardır.Mili birlik ve beraberliğimiz Türk milletinin bölünmez bütünlüğünün teminatıdır. Türkiye Cumhuriyeti üniter bir devlettir. Milli birlik ve beraberliğimizi bozarak devletimizi yıkmak isteyenler kötü emellerine hiçbir zaman ulaşamayacaklardır. Türkiye’nin gücünü tanımak istemeyenlere o gücü göstermek zorundayız. Bunun içinde tek vücut olup çok çalışmalıyız. Uygar düşünceleri çağdaş ilkeleri geliştirmek zorundayız. Düşünce ile hareketi birleştirmeliyiz. Milli şuur kazanmalıyız. Bizlere bu cennet vatanı armağan eden ecdadımıza minnet ve şükranlarımı sunuyorum. Aziz şehitlerimizi rahmetle anıyor'um.

Şifa Arayan Şifa Bulur

İslam dini insan hayatının korunmasına, hastalandığı zaman tedavi görmesine son derece önem vermiş, sağlık bütün ibadetlerin temel şartı kabul edilmiştir.
Peygamberimiz buyuruyor:“İnsanlar iki şeyin kıymetini bilmezler: Sağlık ve boş zaman.” (Buhari/Rikak/1) İslam’ın haram kıldığı şeyler yenilip içilirse, İslam’ın yasakladığı bölgelere girilirse, insanın sağlığı bozulur. Oysa sağlığı korumak insanın asli görevidir. İnsan hastalandığı zaman çaresini aramalı, mutlaka tedavi görmelidir.Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Derdi veren Allah çaresini de vermiştir.” (Ebu Davut/Tıp/11) Bazı hastalıklar vardır ki insanın iç dünyası ile ilgilidir. Ruhsaldır, psikolojiktir. Bu hastalıklar için dini telkin tedavi yöntemlerinin başında gelir. Amerikalı bir psikolog ben hiçbir dine inanmazdım. Mesleğim gereği hastalarımı dinler, onlardan elde ettiğim ipuçlarına göre onları çeşitli alanlara yönlendirirdim. Benim dine yönlendirdiğim hastalarımda büyük bir oranda iyileşme oldu. Bu durum beni dine yöneltti, beni dindar yaptı.
Nazar- korku ve ruhsal hastalıklar için Kuran’dan ayetler- sureler ve dualar okunması, hatta bunların üzerinde taşınması tavsiye edilmiştir. Ancak yapılan işler İslam’a muhalif olmamalıdır. Kur’ân’ı Kerim’de şöyle buyruluyor: “Kur’an insanlar için bir şifadır.”(İsra/82) Kur’ân’ı Kerim şeytani telkinlere ve endişelere karşı bir şifadır. İnsanı sakinleştirir, huzura kavuşturur. İçimize koruma ve güvenlik bilinci yerleştirir. Kalbimizin yorgunluğunu giderir, gönül dünyamızı şenlendirir.
“Kalpler, Allah’a zikretmekle mutluluğa ulaşır.”(Rad/28)Bu yazın Hacımurat mahallesinde yaşanan bir olayı sizlere anlatmak istiyorum. Çocuklar İstanbul’dan gelen arkadaşlarıyla beraber oyun oynarken birbirlerine kum- toprak atmaya başlarlar. İçlerinden birisi avucuna aldığı birkaç böceği arkadaşının ensesinden sırtına atar. Çocuk tiksinerek bütün avazıyla bağırmaya başlar. Annesi, akrabaları ve komşu kadınlar toplanırlar çocuğu bir türlü sakinleştiremezler.
İçlerinden biri: “Bunu bir hocaya götürün, yüreği kalkmış, okutun bunu. Hacalla‘da bir hoca var, bunu oraya götürün.” Bir arabaya binerler ve Hacıaliler köyüne giderler. Hoca Abdullah Arıcıoğlu olayı dinler, kadınları yan tarafa alır. Çocuk, köşede üst üste konmuş birkaç minderin üzerinde, sakallı- sakin- mütevazı yaşlı bir kişiyi görünce, dikkatlice inceler ve sakinleşir.Hoca çocuktan olayı tekrar anlatmasını ister. Çocuk heyecanla olayı bir kez daha anlatır.Hoca çocuğa der ki: “Üzerindeki gömleği çıkaralım beraber bakalım. Böcek var mı”? Beraber bakarlar ki böcek yok. Atleti çıkarırlar onda da böcek yok. Ayna ile çocuğun sırtına bakarlar. Sırtında da böcek yok. Kolan yağı ile çocuğun sırtını silerler. Çocuk elbiselerini giyer.
Hoca çocuğa birde ben seni okuyayım der. Hoca çocuğu okur ve ona bir de şeker verir. Çocuk sevinerek- neşe içinde- koşarak oradan ayrılır. Bu olay bana, İbni Sina’nın uyguladığı bir tedavi yöntemini hatırlattı.
İbni Sina zamanında ruhsal hastalığa yakalanan biri başında bir ağırlık olduğunu söyler. Bunu da şekillendirir. Başımda küp var der. Zamanın hekimlerine, hocalarına götürürler. Bir netice alamazlar. İbni Sinan’ın şöhretini duyarlar. Hasta yakınlarından biri İbni Sina ile ön görüşmeye gider. Durumu anlatır. İbni Sina hasta yakınını dinledikten sonra, hastayı getirmesini söyler. Hasta yakını hastayı almaya gidince, İbni Sina yardımcısına, kendisine bir küp- üç dört metre uzunluğunda bir ip ile siyah bir perde- bir de çekiç alıp getirmesini söyler. İbni Sina muayene odasını siyah perde ile ikiye böler, yardımcısını perdenin arkasına yerleştirir, sessiz olmasını söyler. Kendisi de hastayı beklemeye başlar. Hasta yakını hasta ile beraber içeriye girince: İbni Sina Sert ve yüksek bir sesle bağırır: “ Hasta bu mu? Bunun başında küp ne arıyor?”
Hasta: “Ben diyorum ki, benim başımda küp bir var, bunlar beni anlamıyorlar.” İbni Sina: “Hastaya küp senin başına öyle yerleşmiş ki, onu kırmamız lazım. Sen şu sandalyeye otur, biraz sabır göster.” der. Çekici eline alır, yardımcısının perdenin üzerinden hastanın başının üzerine doğru uzattığı küpe vurur. Hasta küpe her vuruşta, içindeki küp sıkıntılarını atmaya başlar. Her vuruşta deşarj olur.İbni Sina, hastanın kafasına yerleşen küp sıkıntılarının boşaldığını fark edince, hastaya yüksek sesle: “Dikkat et küp çatladı, kırılacak” der. Küpe kuvvetlice vurur ve küp kırılır. Hasta; “Oh be kurtuldum şu illetten. Ne zamandan beri şu küpü başımda taşıyordum” der ve içine düştüğü ruhsal sıkıntıdan kurtulur. Ruhsal hastalıkların tedavisinde ikna-telkin ve güven büyük önem taşır. Hatta tedavinin temelini teşkil eder.Konumuza son verirken sağlıklı- mutlu- huzurlu günler temenni ederim.

Ramazan Bayramı

Bayramlar, yüce duyguların coştuğu, sevgi ve saygı hislerinin kuvvetlendiği günlerdir.
Bayramlar, sevinçlerin ve üzüntülerin paylaşıldığı günlerdir.
“Müslümanlar o kimselerdir ki, hem sevinç hem keder- hem darlık hem varlık zamanlarında insanların ihtiyaçlarını giderirler. Kızdıkları zaman öfkelerine sahip olurlar, insanların da kusurlarını affederler. Allah da iyilik yapan kullarını sever.” (Ali İmran/134)
Bayramlar, Allah’ın bize verdiği ilahi ziyafetlerdir. Bayramlara hazırlanmak, temiz ve yeni elbiseler giymek, güzel kokular sürünmek, güler yüzlü olmak sünnettir.
Bayramlar da eş dost ve akrabalar ziyaret edilir. Onlarla bayramlaşılır. Uzakta olan akrabalarla telefonlaşarak bayramları tebrik edilir. Fakirler-kimsesizler-çocuklar sevindirilir. Hastalar ve mezarlıklar ziyaret edilir.
Bayram vesilesi ile dargınlıklar, kırgınlıklar unutulur. Bayramlaşmaya gelenlere ikramlarda bulunulur, tatlı yenir tatlı konuşulur.
Bayramlar, neşe- sevinç ve eğlence günleri olduğu için meşru eğlence ve oyunlar düzenlenir.
Peygamberimiz bir bayram gününde eşi Hz. Ayşe ile birlikte kılıç kalkan oyunlarını izlemiş, kız çocuklarının tef çalarak eğlenmelerine müsaade etmiştir.
Bayramlar yardımlaşma-dayanışma ve kaynaşma günleridir.
Peygamberimiz buyuruyor: “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Müslüman Müslüman’a zulmetmez. Onu haksızlık edenin eline bırakmaz. Bir kimse Müslüman kardeşinin ihtiyacını giderirse, Allah da onun ihtiyacını giderir. Bir Müslüman bir Müslüman’ın sıkıntısını giderirse, Allah da ona karşılık kıyamet gününde onun ihtiyacını giderir. Bir kimse din kardeşinin ayıbını örterse, Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter” (Riyazüssalihin/1/284) Hayatın sıkıntıları içinde bunalan, bitkin ve yorgun hale gelen insanlar bayramda dinç hale gelir. Akrabalık ve komşuluk ilişkileri güçlenir. Birlik ve beraberlik kuvvetlenir.Bayramınız kutlu- gönlünüz mutlu- geleceğiniz umutlu olsun.

Kadir Gecesi

8 Ekim 2007 Pazartesi’yi Salı’ya bağlayan gece Kadir gecesidir. Başka bir ifade ile Ramazan’ın yirmi altısını yirmi yedisine bağlayan gece Kadir gecesidir.
Kur’ân’ı Kerim de adı geçen tek ay Ramazan ayı, tek gecede Kadir gecesidir. Kadir gecesine ait özel bir sure indirilmiştir. Bu surede şöyle beyan ediliyor:
“Biz Kur’ân’ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi: Bin aydan daha hayırlıdır. O gecede, Rab’lerinin izniyle melekler ve Cebrail, her türlü iş için inerde iner. O gece, tan yeri ağarıncaya kadar tam bir esenliktir.” Bu gecede Müslümanlara bir fırsat verilmiştir. Bir gecede bin aydan daha fazla sevap kazanma imkânı sağlanmıştır. Bu gecede sadece Cebrail değil, sayılarını ancak Allah’ın bildiği melekler topluluğu yeryüzünü şenlendirir. Dünya onlara dar gelir. Bu gece takdir gecesidir. Bir yıl içinde olacak olan hadiselerin programı meleklere bildirilir. İnsanlığı kurtuluşa çağıran, karanlık yolları aydınlatan Kur’ân’ı Kerim, bu gecede indirilmiş; daha sonra ayet ayet ve sureler halinde vahiy yoluyla peygamberimize sunulmuştur. Yirmi üç seneye yaklaşan bir zamanda indirilen Kur’ân’ı Kerim, sayıları kırk civarındaki vahiy kâtipleri tarafından hem ezberleniyor hem de yazılıyordu. Peygamberimiz, Kur’ân’ın ayetleri ile kendi sözlerinin karışmaması için kendi sözlerinin yazılmasına izin vermiyordu. Her sene Ramazan ayında Cebrail peygamberimize gelerek indirilen ayetleri okuyor, peygamberimiz dinliyor; peygamberimiz okuyor Cebrail dinliyordu. Buna karşılıklı okuma ve dinleme anlamına gelen mukabele denilmiştir. Bu güzel âdet Ramazan ayında zamanımızda da devam etmektedir. Peygamberin vefatından sonra halife seçilen Hz. Ebubekir döneminde Kur’ân’ı Kerim kitap haline getirilmiş, halife Hz. Osman zamanında çoğaltılarak değişik İslam beldelerine gönderilmiştir. O Kur’ân’ı Kerimlerden biri, Hz. Osman’ın okurken şehit edildiği ve kanlarının üzerine aktığı kitap İstanbul Topkapı sarayındadır. Bugün Müslümanların elindeki Kuranlar bu çoğaltılan kitaplardan istifade edilerek yazılmıştır. Kur’ân’ı Kerim hiçbir harfi değişmeden zamanımıza kadar gelmiştir. Çünkü Allah tarafından teminat altına alınmış ve sigortalanmıştır. Kur’ân’ı Kerimde buyruluyor:“Kur’ân’ı biz indirdik, Onu elbette biz koruyacağız.” (Hicr/9) Bu gecede günahlarımıza pişman olarak tövbe edelim. İnsanlığın huzuru, sevgi ve kardeşliğin sağlanması için Allah’a dua edelim.Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Kim Kadir gecesinde inanarak, o geceyi ibadetle geçirirse, geçmiş günahları bağışlanır.”(Tecridi sarih-6/313) Bizde peygamberimizin tavsiye ettiği şu duayı yapalım.“Allah’ım sen affedicisin, affetmeyi seversin, bizi de affet.”
Kadir gecesinin insanlığı aydınlığa götürmesini, dünyaya barış ve huzur getirmesini temenni ederim.

Yağmur ve Yağmur Taşı

Bilim ve son din İslam evrenin başlangıcının sis bulutundan meydana geldiğini belirtmektedir. Değişim ve gelişim sonucu yeni oluşumlar meydana gelmiştir.
Evrendeki bu değişim ve oluşum hala devam etmektedir. Ozon tabakasının delinmesi ve küresel ısınma bu değişim ve gelişimin sonucudur. Asırlar önce insanlar, Orta Asya da ki değişim sonucu başlayan kuraklık nedeniyle buradan göç etmişler ve değişik bölgelere yerleşmişlerdir. Çağımızda küresel ısınma ile başlayan kuraklık sonucu insanlar, başka gezegenlerde kendilerine yeni yerleşim yerleri arayacaklardır. Evrende bir takım kanunlar vardır. Güneşin doğması batması, gece ile gündüzün birbirini takip etmesi, mevsimlerin oluşması bu kanunların sonucudur. Hayatın devamını bir takım tabiat kanunlarına bağlayan, kâinatta bir nizam- bir sistem kuran yüce kudret, yağmurun yağmasını özel takdirine bırakmıştır. “Rüzgârları yağmurdan önce hazırlayıcı olarak gönderen odur. Sununda o rüzgârlar ağır yağmur yüklü bulutları yüklenince, onu ölü bir memlekete sevk ederiz. Oraya su indirir ve onunla her türlü mahsulü yetiştiririz.” (Araf/57) Yağmur yağdırma yetkisi Allah’ın özel takdirinde ve yetkisinde olduğu için şerefli peygamberimiz, yağmur yağmadığı zaman ona dua ederek yağmur istemiştir. Çünkü kutsal kitap Kur’an-ı Kerim’de dua edenin duasına cevap verileceği beyan ediliyor. Ancak duanın kabul olunması için günahlardan temizlenmek lazım. Duada samimi olmak, iyi konsantre olup dileğimizi yüce yaratıcıya iyi arz etmemiz lazım. İnsanlar çaresiz kaldıkları zaman batıl yollara başvurmuşlar. Dileklerini türbelere arz etmişler, veli ve ulu kişilerden medet ummuşlar, hatta taştan- topraktan- ağaçtan çare umar hale gelmişlerdir. Adapazarı’nın sınır köyü olan Hacıaliler köyünde tarihçesi bilinmeyen Rumlardan kaldığı tahmin edilen- mermerden- kere şeklinde- iki metre uzunluğunda adına: “ yağmur taşı” denilen bir taş vardır. Yöre halkı yağmur yağmadığı zaman bir araya gelerek hep beraber bu taşı kaldırırlar, yağmur yağacağına inanırlar. “Hatta filan köyün halkı taşın kaldırılmasında bulunmazsa, yine yağmur yağmaz denilir.” Bu düşünce sınır ihlali yüzünden köyler arasında sık sık kırgınlık ve dargınlıkların yaşandığı bir zamanda olumlu bir davranış olsa gerek. Yağmur yağmadığı zaman halk arasında denir ki:“ Tabi yağmur yağmaz. Çünkü bu sene yağmur taşını kaldırmadılar.” Bu sene Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerimizde yağmurun fazla yağmasından dolayı hasat yapılamazken, batı bölgelerimizde kuraklıktan dolayı verimli hasat elde edilememiştir. Bu durum, hangi yöreye- hangi bölgeye- ne zaman- ne kadar yağmur yağması gerektiği yüce kudretin takdirine bağlı olduğunu göstermektedir. Eğer bir yöreye yağmur yağmıyorsa bundan dolayı yeraltı su kaynakları kuruyorsa insanlar biraz da kendini sorgulamalı, kusuru kendilerinde aramalıdır.Bakınız Allah ne buyuruyor: “Söyleyin bakayım? Yağan yağmurlar kesilecek, yeraltı sularınız çekilecek olsa, size kim bir su kaynağı sağlayabilir? (Mülk/30) Durumu takdirlerinize sunuyorum.

Ramazan Ayı


Başı rahmet, Ortası mağfiret, Sonu cehennemden azat olarak vasıflandırılan, Mübarek Ramazan ayına kavuşmak üzereyiz. Yine minarelerde kandiller yanacak, camiler müminlerle dolup taşacak, teravih namazları kılınacak, mukabeleler okunacak, sahurlara kalkılacak, iftar ziyafetleri verilecek, evlerimize-camilerimize bereket gelecek, şefkat ve merhamet duygularımız tazelenecek, fakirler, miskinler, kimsesizler sevinecek. Kısaca dünyamız şenlenecektir.
Ramazanı karşılarken diyoruz ki: Merhaba Ey Şehr-i Ramazan Merhaba. Merhaba Ey Şehr-i Sultan Merhaba. Merhaba Ey Şehr-i Rahman Merhaba.
Merhaba Ey Şehri Gufran Merhaba. Hz. Ömer Ramazanı şöyle karşılardı.“Gündüz orucu, gece namazı ile hayırlı olan Şehr-i Ramazan Merhaba.” (1)
Ramazan ayı geldiğinde, kalplerdeki kötü duygular silinmeli, yerini kardeşlik, dostluk duyguları almalı, fakirler, yoksullar sevindirilmeli, tatlı dilli, güler yüzlü olunmalıdır.
Ramazan ayı gelince, cehennem kapıları kapanır, cennet kapıları açılır. Azgın şeytanlar zincire vurulur. Allah rahmetiyle müminlere bol, bol ikramda bulunur. İhsanda bulunur.
Müslümanlar, Ramazan ayının kıymetini bilmeli, bu ayı ibadetle geçirmeli, Allah’ın Rizasını, Peygamber’in Şefeatını kazanmaya çalışmalıdır.
Ramazan ayı öyle bir aydır ki, Kutsal Kitabımız Kuran-ı Kerim, bu ayda indirilmeye başlanmıştır.
Bu durum Bakara suresinde, şöyle beyan ediliyor:
“Ramazan ayı öyle bir aydır ki, Kuran-ı Kerim bu ayda indirilmiştir. (O Kuran ki), insanlara hidayettir. Doğru yolun, hak ile batılı ayırt eden hükümlerrin nice açık delilleri vardır onda. Öyleyse içinizden kim o aya erişirse, orucunu tutsun. Kim de hasta olur, yahut sefer üzerinde bulunursa, ozaman başka günlerde oruç tutmadığı günler sayısınca orucunu kaza etsin. Allah size kolaylık diler, Size güçlük istemez.” (2)
Ramazan ayı öyle bir aydır ki, içinde Kadir gecesi vardır. O Kadir gecesi ki, bin aydan daha hayırlıdır.
Bu gece, Kadir suresinde şöyle anlatılıyor: “Gerçekten biz onu, Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu bilirmisin sen? Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. O gecede melekler ve ruh, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece,tanyeri ağarıncaya kadar bir selamettir.” (3)
Peygamberimiz(s.a.v.) Efendimiz, Ramazan ayını ibadetle geçiren müslümanlara, şu mücdeyi veriyor:
“Faziletine inanarak, mükafatını umarak, Allah Rizası için Ramazan gecelerini ibadetle geçiren kimsenin geçmiş küçük günahları bağışlanır.” (4)
Müslümanlar, Ramazan ayında oruç tutarak nefis mücadelesi verirler.
Teravih namazı kılarlarak, mukabele okuyarak ibadetlerini artırırlar.
Zekatlarını, fitrelerini verek mali ibadetlerini yerine getirirler.
Ramazan ayı, müslümanları kaynaştıran, ruhları coşturan, müminleri Allah’a yaklaştıran, Rasulullah’ın yolunda koşturan mübarek bir aydır.
Ramazan ayına ruhen ve bedenen hazırlanalım. Tatlı dilli, güler yüzlü olalım. Yaratılmışları, yaratandan ötürü sevelim. Sevelim, sevilelim kardeş olalım. Günahlardan, haramlardan uzak duralım. Kendimiz için, ailemiz için, bütün müslümanlar için dua edelim.
Yarabbi, bize dünyada ve ahirette iyilik ve güzellik ver, bizi-anamızı-babamızı ve bütün müslümanları bağışla, muhakkak ki sen duamızı işitir ve bizi görürsün. Amin.

(1) Günyetüt-talibin Abdülkadir Geylani, Sayfa:317(2) Bakara Suresi, Ayet:185(3) Kadir Suresi, Ayet: 1-5(4) Riyazüs-Salihin Tercümesi, Cilt2, Sayfa:463

Berat Kandili



27.Ağustos.2007,Şaban ayının 14’ünü 15’ine bağlayan gece Berat Kandilidir.

Berat kandili, yüce Allah’a sığınarak günahlardan arınma ve kurtuluş gecesidir.
Bu gece, gönül dünyamız şenlenir, rahmet ve mağfiret kapıları sonuna kadar açılır.
Bu gece, ruhumuz manevi kirlerden arınır, nefsimizin sefil isteklerine gem vurulur.
Bu gecede, ameller Allah’a arz olunur, rızk ve bereketi kullarına bol bol verilir.
Bu gecede, amellerimizin sayımı yapılır, Peygamberimize tam şefaat yetkisi verilir.
Bir yıl içinde olacak olayların programı bu gecede yapılır. Rızıklar- eceller- doğumlar- ölümler v.s. gibi her şeyin tespiti bu gecede yapılır.

Bu gecede günahlarla kirlenen gönül dünyamızı tövbe ile temizleyelim. Yaptığımız hatalara pişman olalım. Nefislerimizi kontrol altında tutalım. Çağın getirdiği sıkıntılarla bunalan ruhlarımızı ibadetlerle mutlu kılalım. Bu geceyi ganimet gecesi bilelim ve Allah’a sığınalım.

Peygamberimiz buyuruyor:
“Bu gecede yüce Allah dünya semasına tecelli eder ve der ki: Yok, mu tövbe eden? Tövbesini kabul edeyim. Yok, mu rızk isteyen? Rızk vereyim. Yok, mu şifa isteyen? Şifasını vereyim. Yok, mu başka isteği olan? Onun istediğini vereyim. (İbni Mace/191)

Hz. Ayşe peygamberimizin şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: “Muhakkak ki Allah Şaban ayının On beşinci gecesinde dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve Beni Kelp kabilesinin koyunlarının kıllarının sayısınca insanları bağışlar.”(Taç/ 93)

Bu gece, tövbe gecesidir. Tövbe ruhu arındırmanın en güzel yoludur. İnsanlar borçlarını ödedikleri zaman kendilerine bir ödeme belgesi yazılır. Berat gecesin de günahlarına pişman olup tövbe eden Müslümanlara da berat belgesi yazılır.

Kur’an’ı Kerim de şöyle buyrulur:
“Ey! İman edenler: Allah’a öyle tövbe edin ki tam bir pişmanlıkla, samimi bir tövbe olsun. Umulur ki: Allah hatalarınızı örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetine koyar.”(Tahmin/8)

Bu mübarek berat gecesinde yaşantımızı gözden geçirelim. Hayatımıza çeki düzen verelim. Dini yönden kendimizi yenileyelim. Gidişatımıza yeni bir yön verelim. Geçmişimizin muhasebesini yaparak geleceğimizi Allah’ın rızası doğrultusunda planlayalım. Dünyaya niçin geldik nereye gideceğiz? Düşünelim. Bu geceyi ganimet gecesi bilelim. Günahlarımızdan berat edelim. Nefsimizi sorgulayıp yargılayalım. Duygularımızın erozyona uğradığı asrımızda, daralan ruhlarımızın nefes alması için bu geceyi fırsat bilelim. Dünyadaki misyonumuzu bilelim. Ona göre vizyon sahibi olalım. Bu gecede camileri doldurarak birlik ve beraberliğin en güzel örneğini verelim.

Bu gecede Allah’a şöyle dua edelim:
“Allah’ım! İslam’a ve Müslümanlara yardım eyle. Dinimizi- imanımızı- vatanımızı- milletimizi her türlü tehlikelerden koru. Bize dünyada ve ahirette iyilik ve güzelliler ihsan eyle. Bizi- anamızı- babamızı ve bütün Müslümanları bağışla. Muhakkak ki sen, duamızı işiten ve kabul edensin.”

Mübarek Berat Kandilinizi tebrik eder, dünyaya huzur ve barış getirmesini temenni ederim. ÂMİN…