19 Şubat 2008 Salı

İstanbul'un Fethi



Miletlerin kendilerine mahsus milli bayramları ve zaferleri vardır. Bu bayramlar, o milletin diğer milletlere karşı kazandığı zaferlerdir.
İstanbul’un fethi de böyle bir zaferin neticesidir.

Asırlar önce, İstanbul ile ilgili Peygamberimiz, Efendimiz şöyle buyurmuştu:
“Kostantiniyye (İstanbul), elbette fetih olunacaktır. O’nu fetheden komutan ne güzel komutan, O’nun askeri ne güzel askerdir.” (1)
Bu övgüyü kazanmak, bu müjdeye nail olmak için, İstanbul Müslümanlar tarafından defalarca kuşatılmış, fakat bir türlü alınamamıştır. İlk sefer Emevi Halifesi Mesleme bin Abdülmelik zamanında yapılmıştır. Bu sefere sahabelerden bazıları da katılmıştır.
Bunlardan biri de (Eba Eyüp El- Ensari) Eyüp Sultan Hazretleridir.

Kur’an-ı Kerim’de düşmana karşı savaşma konusunda şöyle buyuruluyor:
“Ey iman edenler, düşmana karşı hazırlığınızı görün ve silahlarınızı takınarak savaşa hazır olun da, birlikler halinde savaşa çıkın yahut toptan seferber olun.” (2)
Aradan seneler geçmiş, takvimler 29 Mayıs 1453’ü gösteriyordu. Günlerden Salı. Osmanlı İmparatorluğu’nun başına geçen yirmi bir yaşındaki II. Mehmet şöyle diyordu:
“Ya ben Bizans’ı alırım, Ya Bizans beni.”
Genç hükümdar boğazdan gelecek tehlikeleri önlemek, düşman gemilerini kontrol etmek için boğaza bir hisar yapmaya karar vermiş; projeyi de bizzat kendisi hazırlamıştır. Bu projenin üsten görünüşünde Muhammed yazıyordu. Adı Rumeli Hisar’ı olan bu eser, dört ay gibi kısa bir zamanda bitirilmiştir. Rumeli Hisarı’nı gören yabancılar, bunun dört ay gibi kısa bir sürede bitmesinin mümkün olamayacağını, burada olağanüstü bir durumun olduğunu söylüyorlar.
Osmanlı İmparatorluğu’nun genç hükümdarı II. Mehmet, dünya tarihinde bir ilki gerçekleştirerek, bir gecede Türk gemilerini Dolmabahçe koyundan, Beyoğlu tepelerinden, Kasımpaşa kıyılarından Haliç’e indirmiştir. Sabahın erken saatlerinde Türk gemilerini Haliç’te gören Bizanslılar şaşırmıştır.
Diğer taraftan asrın en büyük topları imal edilmişti. Bu toplar da Edirnekapı ve Topkapı surlarını dövüyordu. Açılan deliklerden Osmanlı Ordusu şehre giriyor, şehir karadan ve denizden kuşatılarak İstanbul’ un fethi gerçekleşiyordu.
Bu kuşatmada kahraman asker Ulubatlı Hasan elindeki sancağı surlara dikerek şehitlik mertebesine ulaşmıştır.

Şehitlik Peygamberlikten sonra gelen en yüce makamdır. Aziz şehitlerimize milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy şöyle sesleniyor:

“Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,
Sana ahucunu açmış duruyor Peygamber.”

Şehir adını da değiştirerek teslim olmuştu. Konstantiniyye İstanbul adını almıştı.
1 Haziran 1453’te II. Mehmet’in bir ahitnamesi ile teslim olan şehir nüfusunun büyük bir bölümü ile temel yapılar Osmanlı idaresine geçmiştir.
Bu ahitname ile halka “Aman”, yani İslam dinine göre Sultan’ın yemini ile can ve mal güvenliği verilmişti. II. Mehmet, şehre hemen bir Voyvoda ve Kadı atayarak kenti doğrudan doğruya Osmanlı idaresine bağlamıştır.

Bu tarihte şehirde Cenevizliler, Rumlar, Yahudiler ve Ermeniler vardı.

Bizans temsilcileri, şehrin anahtarlarını teslim etmek için Osmanlı Ordusu’nun bulunduğu yere gelmişler, Akşemsettin ve Molla Gürani gibi büyüklerin hükümdar olacağını tahmin ederek anahtarları onlara vermek istemişlerdi. Fakat bu ulu kişiler kendilerinin hükümdar olmadığını, yanlarında bulunan yirmi bir yaşındaki genç hükümdar II. Mehmet’i göstererek hükümdarın O olduğunu söylemişlerdir.

Kendisine anahtarları teslim etmeye gelen elçiye genç hükümdar şöyle diyordu:

“Evet, hükümdar benim, Padişah benim, Fatih benim. Fakat beni yetiştiren, beni Fatih yapan hocalarımdır. Ben onların eseriyim. “ (3)

Evet, hoca ile talebe arasındaki saygıya ve nezakete bakınız.
Yirmi bir yaşındaki genç II. Mehmet, Fatih Sultan Mehmet Han unvanını almıştı. Bir devir kapanıyor, bir devir açılıyordu. Orta Çağ kapanıyor, Yeni Çağ açılıyordu.

Fatih Sultan Mehmet ile yükselmeye başlayan Osmanlı İmparatorluğu, tarihte altı yüz sene cihan hâkimiyeti kurmuştur. Bu hâkimiyetin en büyük sebebi adalettir.

Fatih Sultan Mehmet kendi adına bir cami yaptırmak ister. Caminin ustalarından biri de Rum’dur. Bu usta caminin sütunlarında bir değişiklik yapar. Durum kendisine bildirilen Fatih Sultan Mehmet, bilgi verilmeden böyle bir değişiklik yapıldığı için Rum Usta’nın elinin kesilmesine hükmeder. Rum Usta mahkemeye başvurur. Davaya Kadı Hızır Efendi bakar. Davalı ve davacıyı mahkeme salonuna çağırır. Fatih Sultan Mehmet içeriye padişah havası içerisinde girerek orada bulunan sandalyeye oturmak ister. Mahkeme başkanı kadı Hızır Efendi:
“Lütfen ayağa kalkınız, siz şu anda sanık durumundasınız. Burası adalet divanıdır.” diyerek padişahı uyarır.
Her iki tarafın ifadesi alındıktan sonra karar okunur. Fatih Sultan Mehmet haksız bulunarak Rum Usta’nın elini kestirdiği için, kısasa kısas onun da elinin kesilmesine karar verilir. Herkes müteessir olmuştur. Araya vezirler, âlimler girerek Rum Usta’yı kısastan vazgeçirmeye çalışırlar. Sonunda Rum Usta ikna olur. Tazminat karşılığında davadan vazgeçer. Hüküm, nafaka ve tazminata çevrilerek neticelenmiş olur.

Kadı Hızır Efendi, Rum Usta’ya ve çocuklarına yetecek kadar günlük 50 akçe ile hayatlarının sonuna kadar nafaka ödenmesine, elinin kesilmesiyle cemiyet içerisinde itibarının kaybolmasından dolayı bir defaya mahsus olmak üzere yüz akçe tazminat ödenmesine karar verir.
Mahkeme bittikten sonra Fatih Sultan Mehmet, Kadı Hızır Efendi’nin makamına girer ve der ki:
“Bak, Kadı Hızır Efendi, beni padişah diye iltimas etseydin, belimdeki şu kılıçla başını uçuracaktım.”

Kadı Hızır Efendi de şu cevabı verir:

“Sen de padişahım diye gururlanıp, kararlarıma muhalefet edip, mahkemenin huzurunu bozsaydın, adaletin kutsiyetini çiğneseydin, (oturduğu postun altındaki hançeri göstererek) bunu kalbine saplardım.” (4)

İşte Osmanlı İmparatorluğunu altı yüz sene ayakta tutan bu anlayıştır, bu adalettir.

Fatih Sultan Mehmet âlim di, mühendis di, şair di.

Şu güzel mısralar ona aittir.

“Dini İslam’ın mücerret gayretidir gayretim,

Ehli küfr-i serte ser kahr eylemektir niyyetim.

Lütfi Hak’tandır human ümmid-i feth-ü nusretim,

Hamdulillah var gazaya sadhezaran rağbetim.” (5)

İSTANBUL’UN FETHİNİN DÜNYADAKİ SONUÇLARI:

1-Ortaçağ kapanmış, Yeniçağ açılmıştır.
2-Osmanlı Devleti İmparatorluk olmuştur.
3-Doğu Roma İmparatorluğu sona ermiştir.
4-Avrupa’da Reform hareketleri başlamıştır.
5-Fatih Sultan Mehmet ve ordusu peygamberimizin övgüsünü kazanmıştır.

(1)Camiussağir, Cilt:2, Sayfa:104
(2) Nisa Suresi. Ayet:71
(3) Kültür Bakanlığı Göynük Akşemsettin Türbesi Notları.
(4) İslam Ahlakı notları, Prof. M. Yaşar Kandemir.
(5) Fatih'in şiirleri, Sayfa:81

Hiç yorum yok: