19 Şubat 2008 Salı

Yeşil Dünyamız



Dünyanın hızla sanayileştiği, ülkelerin stratejik silahlar alanında birbiriyle yarıştığı çağımızda, insanlığı büyük bir sıkıntı bekliyor.
Bu sıkıntı açlık sıkıntısıdır, bu sıkıntı kıtlık sıkıntısıdır.
Bu sıkıntı tarım sıkıntısıdır, bu sıkıntı ağaç ve orman sıkıntısıdır.

Dünya nüfusunun artması, kullanılan tarım arazilerinin azalması, üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir husustur.

Tarım arazilerine fabrikalar kuruluyor, yeşillikler ve ormanlar sorumsuzca yok ediliyor.

Tarih boyunca büyük uygarlıklar, verimli topraklar üzerine kurulmuştur. Vatanının, toprağının kıymetini bilmeyen milletler yıkılmış, büyük uygarlıklar tarihe karışmıştır. Tarihe baktığımız zaman bunun örneklerini görebiliriz.

Orta Asya’da büyük devletler ve uygarlıklar kurmuş olan Türkler, topraklarını korumadıkları, ormanlarının kıymetini bilmedikleri için verimsiz kalan yurtlarını bırakarak dünyanın dört bir tarafına göç etmek zorunda kalmışlardır. Orta doğuda kurulan uygarlıkların yıkılmasının nedenlerinden biride, topraklarının verimsiz hale gelmesidir.

Yeşil bir alan, insanın ruhunu dinlendirir. Küçük bir ağaç yorulan bir insanı gölgesinde barındırır. Açan bir bitki, kokan bir çiçek, kuşların kelebeklerin mekanı olur.

Orman kara toprağın yeşil elbisesidir. Son baharın gelmesiyle yeşil elbisesini çıkaran doğamız, baharın gelmesiyle bu elbisesini yeniden giyer. Rengarenk açan çiçekler, ağaçlar Allah’ın varlığının, birliğinin delilidir.

Dünyamıza renk ve can veren, toprağın kalbi, dağların ruhu olan ağaçlar, Yüce Allah’ın bizlere birer lütfü ve ihsanıdır. Güzel yurdumuzun çayları, dereleri, nehirleri, kenarlarındaki ağaçlar, insan ruhunu okşayan , bir görünüş ve güzelliğe sahiptir.

Rüzgarın etkisi ile sallanan yapraklar, akarsularla beslenen ağaçlar, insanı bir takım düşüncelere götürür. Yıllanmış ağaçlar, ecdadımızın azametini ve haşmetini tasvir eder. Ağaca ve ormana büyük önem veren Ecdadımız, “Yaş kesen, baş keser.” demişdir.

İslam dini, tarım ve ormancılığa büyük önem vermiştir. Cenab-ı Hak, yeryüzünü her türlü bitki ve her türlü ağaçlarla donatmış, o bitki ve ağaçlardan insanlara bir takım ihsanlarda bulunmuş, her şeyi insanoğlunun emrine sunmuştur.

Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruluyor:

"Allah, yeryüzünü insanlar için yaratmıştır. Orada meyveler, salkım salkım hurma ağaçları, yapraklı taneler, güzel kokulu otlar vardır. Ey insanlar ve cinler, öyleyse Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?” (1)

“Yeri yaydık, oraya sabit dağlar yerleştirdik, orada her şeyi bir ölçüye göre bitirdik, orada hem sizin için hem de rızkını temin edemeyeceğiz kimseler için, geçimlikler meydana getirdik. Hiçbir şey yoktur ki, hazinesi bizim yanımızda olmasın. Biz onu, ancak belli bir ölçüye göre indiririz. Rüzgarları aşılayıcı olarak gönderdik de, yukarıdan (yağmur halinde) su indirdik. Sizi onunla suladık. Yoksa siz onu biriktiremezdiniz.” (2)

"İnsan yiyeceğine bir baksın, doğrusu suyu bol bol indirmekteyiz. Sonra yeryüzüne iyice yaymakta ve orada taneli ekinler, üzümler, sebzeler, zeytin, hurma ağaçları, sık ve bol ağaçlı bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirmekteyiz.” (3)

İnsanoğlunun ben bu fidanı dikeceğim, yetiştireceğim de meyvesinden ne zaman istifade edeceğim, ömrüm buna yetecek mi? Ben bundan sonra kimin için çalışacağım, yiyecek olanlar diksinler, yetiştirsinler gibi düşünceleri İslam’a ters düşmektedir.

Peygamberimizin şu sözleri herkes tarafından bilinmektedir:

“Kıyametin kopacağını haber alsanız bile, elinizde bir fidan varsa, onu dikmekten vazgeçmeyin.”

Başka bir Hadis-i Şeriflerinde:

“Kim ki bir ağaç diker ve onu yetiştirirse, meyvesinden elde edilen her şeyde kendisi için Allah katında bir sadaka vardır.” (4) buyururlar.

Bir adam ceviz ağacı dikmekte olan Ebud-Derda (R.a.)’ya şöyle demiştir:

“Bu ağaç şu kadar yılda meyvesini vermeyeceğine, sen de ihtiyarlayacağına göre hala ağaç mı dikiyorsun?” Ebud-Derda der ki:

“Meyvesini başkası yer, sevabını ben alırım.” (5)

Abbasi Halifesi Harun Reşit, bir gün halkını teftişe çıkar. Ağaç diken bir ihtiyara rastlar ve ona sorar:

“Bu ağacı dikiyorsun, meyvesinden istifade edebilecek misin, ömrün buna yetecek mi?” Bunun üzerine ağaç diken adam:

“Benden öncekilerin diktiği ağaçlardan ben istifade ettim. Benim diktiğimden de, benden sonrakiler istifade etsinler.”

Bu cevap Harun Reşit’in çok hoşuna gider ve o yaşlı adama bir kese altın verir. Bunun üzerine yaşlı adam der ki:

“İşte gördünüz mü? Diktiğim ağaç meyvesini anında verdi.”

Konu ile ilgili sevgili Peygamberimiz de şöyle buyuruyorlar:

“Dünyasını ahireti için, ahiretini de dünyası için terk eden kimse, sizin hayırlınız değildir. Şüphesiz ki dünya ahirete götüren bir vasıtadır. (Bu vasıta aleminde) insanlara yük olmayınız. ” (6)

Topraklarımızı süsleyen, ağaçları sevmek, onları korumak, her Müslüman’ın görevidir. Onları kesmek ve yok etmek, dünyevi ve uhrevi bir cezayı gerektirir.

Yapılan istatistiklere göre, orman yangınların yüzde 36’sı bilinçli olarak meydana gelmektedir. Tarla açmak için yapılan yangınlar, plansız ve düzensiz kesimler ormanların yok olmasının en büyük faktörleridir.

Toprağa dikilen her ağaç, ülkenin nüfus kütüğüne bir insan yazmak gibidir. Bir Müslüman her orman yangınında, en yakın dostunu kaybetmiş kadar üzüntü duymalıdır. Ormanlar bütün ulusun malıdır. Varlığından milletçe neşe, yokluğundan ulusça üzüntü duymalıyız.

Ormanlarımız, Cenab-ı Hak’ın kilitsiz hazinelerdir. Ormanı bekçi ile değil, sevgi ile korumalıyız. Her ağaç, gizli bir çeşme, hayata bağışlanmış yeşil bir anıttır.

Ormanlar, Yüce Allah tarafından yazılmış, en derin anlamı olan biricik kitaplardır.

Ağaçlar, her yaprağında anlamlı cümleler taşır. En güzel yağmur duası, memleketi ağaçlandırmak suretiyle Allah’a yapılan duadır. Konumuzu Peygamberimizin şu hadisi ile bitiriyoruz:

“Herhangi bir Müslüman, bir ağaç diker de, bundan insan, hayvan veya kuş yerse yenen her şey kıyamete kadar o Müslüman için sadaka olur. (7)

(1) Rahman Suresi, Ayet 10-13
(2) Hicr Suresi, Ayet 19-22
(3) Abese Suresi, Ayet 24-31
(4) Ahmet bin Hamel, İslam’da Helal ve Haram, Sayfa 141
(5) Ahmet bin Hamel, İslam’da Helal ve Haram, Sayfa 141
(6) Camiussağir, Cilt 2, Sayfa 215
(7) Riyazüssalihın Tercümesi, Cilt 1, Sayfa 168

Hiç yorum yok: